Prof. Dr. Ali Köse Meridyen Münazara Kulübü Eğitim Programı’nda!

Meridyen Münazara Kulübü eğitim programının yedinci dersi 28 Kasım 2013 Perşembe günü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse’nin katılımıyla dernek merkezinde gerçekleştirildi.

Meridyen Münazara Kulübü üyelerinden yaklaşık 50 kişinin katılımıyla gerçekleşen dersin öncesinde, Meridyen Münazara Kulübü eğitmeni Yavuz Yiğit “Meridyen Münazara Kulübü Eğitim Programı” ve Prof. Dr. Ali Köse hakkında kısa bir bilgilendirme yaptı.

“Din, İnanç Esasları, İman ve Din Psikolojisi” konuları çerçevesinde gerçekleşen eğitimde Prof. Dr. Ali Köse sözlerine din kavramını açıklayarak başladı:

‘’İnsanlar günümüzde dinle olayları bağdaştırıyorlar. Bir olay veya bir felaket bir insanı dinden soğutabiliyor, neden bunlar başıma geldi diye ateist yapıyor. Bir başka insanı ise dine götürebiliyor. İnanmayan bir insan inanmaya başlıyor. Herkesin argümanları kendisi için geçerlidir. Bir dinden konuşuyorsanız, metafizik alandan konuşuyorsunuz demektir. Metafizik alan ise su götürür bir alandır; çünkü soyuttur. Bilmediğimiz bir alanda biz bildiğimiz noktaları, vahiyle gelen noktaları, sabit olan noktaları alırız; ama sabit olmayan, muallâkta olan noktaları kendi içimizde farklı şekilde değerlendiririz. Din ile ilgili olan alanlarda görecelilik prensibi ilk şartlardan bir tanesidir.’’

Prof. Dr. Ali Köse dinin psikolojideki boyutunu ise şu sözleriyle ifade etti:

“Eskiden din ile ilgili tartışmaları felsefe bilimi yapardı. Günümüzde ise bu tartışmalar psikoloji ve sosyoloji alanlarında yapılıyor. Psikoloji yolundan veya sosyoloji yolundan gidilerek Tanrı’nın varlığına ya da yokluğuna doğru insanlar ilerliyor. Din psikolojisi dersinde psikolojide ekolleri ele aldığımda yapısalcılık, davranışçılık, işlevsel psikoloji ya da diğer bir adıyla fonksiyonalizm dediğimiz felsefede pragmatizm. Yapısalcı psikoloji ‘’Beynin yapısı nedir?’’ sorusunu sorar. İşlevsel psikoloji ‘’Beyin ne içindir?’’ sorusunu sorar. Din psikolojisi ise ‘’İman, inanç ne içindir?’’ sorusunu sorar.’’

“İslamiyet’e geçişteki en önemli unsur, entelektüel sorulara, zihinsel problemlere cevap bulmak değil, insanların yaşamış oldukları hayat tecrübeleridir” diyen Köse, iman kavramına da şu sözleriyle değindi:

“Dinin toplumsal fonksiyonu olduğunu tüm sosyologlar kabul ediyor, yani en ateisti dahi kabul ediyor. Tanrı vardır demiyorlar ama din toplum için faydalıdır, yani dinin bir fonksiyonu vardır diyorlar. Psikolojik anlamda ise dinin insanları tatmin eden bir tarafı vardır. ‘’Tanrı var mıdır yok mudur, din iyi bir şey midir değil midir?’’ sorularının cevaplarını hep zihinde arıyorduk; ama günümüzde sadece zihinde aranmıyor. Hayat tecrübelerinin bizi getirdiği bir yer var. İman dediğimiz şey de aynı olgudadır. İman bizim ön kabulümüzdür. ‘’

Prof. Dr. Ali Köse, Peter Ludwig Berger’in ‘’ İnsanoğlu için yaşanılacak bir kaderi olduğuna inanmaktan daha değerli bir şey yoktur’’ sözünden yola çıkarak konuşmasına şöyle devam etti:

‘’ İnsanoğlunun kendine razı olması demek, kader dediğimiz zaman din demek, kader dediğimiz şey ahiret inancı demek. Bütün hadise buna binaendir.’’

Yavuz Yiğit’in;

‘’ Ben böyle mutluyum, böyle de mutlu olabiliyorum’’ diyen bir ateiste ‘’mutluluk din sayesinde mi olur’’ sorusunu sorduğumuzda ve ateist,  “hayır, biz mutluluğa, ahlaka, kadınlara olan saygıya, insanların birbirlerini öldürmemesine toplumsal tartışmalar sonucunda ulaşabiliriz” diye cevap verdiğinde, kendisine bunun tersini nasıl açıklayabiliriz? Yani Avrupa’da büyük bir kesim ‘’hayır, dine ihtiyacımız yoktur’’ deyip dinsizliği tercih ediyorlar. Birçok sosyal bilimcide, fizikle, biyolojiyle, kimyayla uğraşan fen bilim adamlarından daha çok ateizm eğilimi görüyoruz. Bunun nedeni nedir?’’ sorusuyla devam eden eğitimde, Prof. Dr. Ali Köse soruya cevaben ‘’Sekülerizm Sorgulanıyor’’ adlı kitabından vermiş olduğu bir makale örneğiyle devam etti.

“Amerikalı bir sosyoloğun ‘Toprağın Bol Olsun Sekülerleşme’ başlıklı çeviri makalesinde bahsetmiş olduğunuz mitolojik şehir efsanesi bilgisini tersine çeviriyor. Fen bilimlerindeki akademisyenlerin tanrı inancı, ahiret inancı, melek inancı, sosyal bilimlerdeki akademisyenlerin inancından daha yüksek derecededir. Sosyal bilimlerde en dinsizleri önce antropologlar sonra psikologlar sonra sosyologlar oluşturur. Fen bilim adamları ise daha dindardır. Dindar fen bilimcileriyle ilahiyatçıları karşılaştırdığımızda, dindar fen bilimcilerin dini kuralları daha çok benimseyen kişiler olduğunu görürüz.’’

Victor E. Frankl’a ait ‘”Duyulmayan Anlam Çığlığı” ve “İnsanın Anlam Arayışı” gibi birçok kitap tavsiyesinde bulunan Prof. Dr. Ali Köse, inanç ve dindeki kesinlik duygusunu ise şu sözleriyle ifade etti:

‘’İnanç, sizin Allah’a inanma iradenizi göstermenizdir. İnanç sistemi demek, kendi içinde mantıklı bir silsile sunması demektir. Dinlerin ortaya koyduğu en önemli özellik ise kesinlik duygusudur. Din insanoğluna kesinlik duygusu verir. Bilim ise o duyguyu vermez. Çünkü bilimin yapısı bugün X olarak kabul ettiği duyguyu yarın Y’ye dönüştürebilir. Bilimin bugünkü doğrusuyla yarınki doğrusu birbirinden farklıdır. Özellikle bizim dinimiz bu açıdan çok kıymetlidir. Çünkü kesinlik duygusu, diğer dinlere göre bizim dinimizde çok daha farklıdır. Mesela biz öldüğümüz zaman ne olacağını biliyoruz. Bildiğimiz şeylerin doğru ya da yanlış olması önemli değil, burada önemli olan bildiğimiz şeylerin inanç olması ve bize kesinlik duygusu vermesidir. İnsanoğlu için kesin olmama duygusu katlanılabilir bir duygu değildir. Dinin sunmuş olduğu kesinlik duygusu insanoğlunun hayatta yaşadığı psikolojik kaygı ve çöküntüyü en iyi gideren şeydir” diyen Köse, sözlerini gençlere yönelik yapılan çalışmaların önemini vurgulayarak sonlandırdı.

Eğitim, Prof. Dr. Ali Köse’nin Meridyen Münazara Kulübü üyelerinin sorularını cevaplamasının ardından son buldu.