Meridyen Sohbetleri ‘Serdar Tuncer’le Naat Gecesi’ Özel Programı Gerçekleştirildi

Meridyen Sohbetleri Naat Gecesi Özel Programı, Serdar Tuncer’in katılımıyla 15 Nisan 2014 Salı akşamı Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Meridyen Derneği tanıtım filminin gösteriminin ardından, Maltepe Cumhuriyet Merkez Camii İmam Hatibi Selim Yıldız’ın Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ile başlayan program, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in selamlama konuşmasıyla devam etti.

Naat üzerine bir Sohbet ve Naat Okumaları” çerçevesinde gerçekleşen programda, Serdar Tuncer sözlerine “Naat-ı Şerifler” hakkında bilgi vererek başladı:

“Naat-ı Şerifler; edebiyatta, Risalet-i Ferah Efendimiz (sav)’i medh-ü sena etmek kastıyla yazılan şiirlere denir. Naat yazanlar da, sözlerle O’nu methetmenin mümkün olmadığının farkında olarak yazıyorlardı. Hassan Bin Sabit (ra)’ın dediği gibi; “Ben sözlerimle Muhammed Mustafa (sav)’i övmedim, övemem; ama O’ndan bahsederek sözlerimi methettim.” İkinci bir tanım ise şöyledir; “söz güzelleşsin diye Efendimiz (sav)’e yazılan şiirlere ‘Naat’ diyoruz.” Bir de, Şeyh Galip’in ifadesi var: “Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum. Bu babda cürm ü isyâna bakılmaz yâ Rasûlallah!” Yani, Cenâb-ı Allah’a şirk koşmak, ortak koşmak günahların en büyüklerinden… Şeyh Galip diyor ki: “Ya Rasûlallah! Allah seni methetmiş, ben de methetsem ve bu hususta Allah’a ortak olsam, kimse bana ‘günah işledin’ demez.”  Cenâb-ı Hakk der ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ve tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” Cenâb-ı Hakk, bir kişiyi kendisi tarafından sevmenin yegane şartı olarak o kişinin, Habib-i Edibi (sav)’e tâbi olmasını koşmuş. “O’na tâbi olup, O’nu seversen ben de sizi severim.” diyor. Bir tek bu hususta değil. Der ki: “Evet, biz methetmeyi Allah’tan öğreniyoruz; ama Rasûlallah (sav)’i nasıl bir edepte seveceğimizi de, Cenâb-ı Allah bizzat bize Kur’ân-ı Kerîm’de öğretiyor. Kur’ân-ı Kerîm’de; “Ya Adem!” ifadesi kullanılır, “Ya Nuh!” ifadesi kullanılır, “Ya Musa!” ifadesi kullanılır; ama bir tane bile “Ya Muhammed!” ifadesi yoktur. Cenâb-ı Hakk, Kitap- ı Mü’minîn’de, “Ey Muhammed!” diye bahsetmemek suretiyle O’na bizim göstermemiz gereken edebide bize bizzat öğretmiştir. Cuma günleri imam efendiler hutbelerde okurlar. Cenâb-ı Allah; “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” Hatta bir gün Peygamber Efendimiz (sav); “Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed” diyince, sahabe efendiler şaşırarak; “Ya Rasûlallah! Siz de kendinize salat mı ediyorsunuz?” derler. Peygamber Efendimiz (sav) de; “Allah ve meleklerinin yaptığını ben de yapmayayım mı?” diye cevap verir.”

Tuncer, “Naat-ı Şerif”lerin önemine ise şu sözleriyle değindi:

“Hulasa edecek olursak, bütün naat-ı şerifler, okunan ayetler, bizim O’na muhtaçlığımız. Hepsini bir araya toplarsak tek bir şey ortaya çıkıyor: “Muhabbet-i Muhammed (sav).” Cenâb-ı Hakk, o muhabbeti nasıl murad etmişse, o haliyle kalplerimizde daim etsin ve hale, o muhabbet nasıl sırat edecekse o halle hallenmeyi de cümlemize nasip etsin.”

Yunus Emre, Ali Ulvi Kurucu ve Yaman Dede’nin naat-ı şeriflerini seslendiren Tuncer, sözlerine şöyle devam etti:

“Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de Efendimiz (sav)’den bahsederken, ‘en güzel örnek’ tabirini kullanır. “En güzel örnek ne demek?” Bir insan, “Ben iyi bir baba olacağım.” diyorsa, bunun prensiplerini, alt kollarını, sistematiğini dönüp süzeceği yer, Hz. Fatıma (ra)’ın babasının hayatıdır. Bir insan, “Ben iyi bir eş olacağım” diyorsa, bunu Hz. Aişe (ra)’nın eşinin hayatından öğrenecektir. İyi bir devlet reisi olmak istiyorsa, O’ndan öğrenecek, “mert olmak istiyorum” diyorsa, O’nun hayatı. Yani, yeryüzünde güzel olan ne varsa; vefa, cömertlik, sıdk, ihsan… Aklınıza ne geliyorsa hepsinin en güzeli, güzeller güzeli Muhammed Mustafa (sav)’dir. Hatta güzelliğin kendisi bile O’nsuz anlatılmaz. Hadis-i şeriflerinde buyurmuşlar ki: “Allah güzelliği yarattı. Yarısını Yusuf ile annesine verdi, yarısını ise mahlûkata taksim etti.” Bir başka rivayette ise, “Üçte birini Yusuf ile annesine verdi.” olarak geçiyor. Bu, şu demek; “Güzelliğin yarısı, Yusuf ile annesinin. Âdem’den bugüne ve kıyamete kadar gelecek olan bütün güzeller, öbür yarıdan kendisine düşen payla güzel.”

Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetleri ve önemine değinen Tuncer, sözlerini Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” adlı şiirini seslendirerek sonlandırdı.

Program, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in Serdat Tuncer’e teşekkür plaketi takdim etmesinin ardından son buldu.