Meridyen
Akademi’nin 13 Mart 2017’de ilkini Psikoloji ile başlatıp Türk Dili ve
Edebiyatı ve Uluslararası İlişkiler ile devam ettirdiği Sosyal Bilimlerde Yeni
Yaklaşımlar toplantı serisinin dördüncüsü 11 Aralık’ta Derneğimizin Altunizade
binasında Sosyoloji alanında gerçekleştirildi. Şehir Üniversitesinden Doç. Dr.
Nurullah Ardıç, İstanbul Ticaret Üniversitesinden Doç. Dr. Necmettin Doğan ve
Chicago Üniversitesinde Sosyoloji Bölümünde Doktora adayı Esma Özel’in
konuşmalarıyla başlayan program muhtelif üniversitelerden katılan lisans ve
yüksek lisans öğrencilerinin sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.
Kıymetli konuşmacılar, Sosyoloji
disiplinin genel bir tanıtımı, yakın dönemdeki yaklaşım ve uygulamalar yanı
sıra alana özgü problem ve sorunlara değinip genç akademisyenlere ileriye
yönelik tavsiyelerde bulundular.
Sosyal Bilimlerde Yeni Yaklaşımlar IV -Sosyoloji Toplantı Notları
Meridyen
Akademi’nin 13 Mart 2017’de ilkini Psikoloji ile başlatıp Türk Dili ve
Edebiyatı ve Uluslararası İlişkiler ile devam ettirdiği Sosyal Bilimlerde Yeni
Yaklaşımlar toplantı serisinin dördüncüsü 11 Aralık’ta Derneğimizin Altunizade
binasında Sosyoloji alanında gerçekleştirildi. Şehir Üniversitesinden Doç. Dr.
Nurullah Ardıç, İstanbul Ticaret Üniversitesinden Doç. Dr. Necmettin Doğan ve
Chicago Üniversitesinde Sosyoloji Bölümünde Doktora adayı Esma Özel’in
konuşmalarıyla başlayan program muhtelif üniversitelerden katılan lisans ve
yüksek lisans öğrencilerinin sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.
Kıymetli
konuşmacılar, Sosyoloji disiplinin genel bir tanıtımı, yakın dönemdeki yaklaşım
ve uygulamalar yanı sıra alana özgü problem ve sorunlara değinip genç
akademisyenlere ileriye yönelik tavsiyelerde bulundular.
Bu çerçevede
konuşmacılarının sunumlarının ana noktalarını içeren özetleri aşağıda bulunabilir:
Konuşmasına
Sosyolojinin ne işe yaradığı sorusuyla başlayan Doç.Dr. Nurullah Ardıç,
toplumsal ilişkileri incelediğini belirttiği Sosyoloji bölümünün alanının çok
geniş olduğunun altını çizdi. Sosyolojinin Siyaset Biliminden Tarihe farklı pek
çok disiplinle bağlantılı olduğunu bu noktada da Sosyal ve İnsani Bilimlerin en
merkezindeki bilimlerden biri olduğunu belirten Ardıç, Sosyolojinin bağlantılı
olduğu literatür ve kullanılan kavram ve yöntemlerle diğer alanlardan
ayrıştığını belirtti. Bu noktada Sosyoloji disiplinine özgü teori ve
yöntemlerin çok iyi öğrenilmesi gerektiğini belirten Ardıç, niceliksel
yöntemlerin hakim olduğu disiplinde gecikmeli de olsa, bilhassa Amerikan
sosyolojisinde, niteliksel yöntemlerin de sonradan kullanılmaya başlandığına
değindi. Avrupa ve Amerikan sosyolojisinin farklılıklarına kısaca değinen
Ardıç, Amerikan ekollerinin bugun Sosyal Bilimlerdeki belirleyici rolünü
vurguladı. Yöntem ve yaklaşımlar meselesiyle bağlantılı olarak normatiflik
sorununa değinen Ardıç pozitivizm ve onun birbirinden ayrı muhtelif
eleştirilerine kısaca değinerek Psikoloji veya Siyaset Bilimi gibi alanlara
kıyasla bugün Sosyolojide anti-pozitivizmin daha öne çıktığına belirtti. Bu
noktada da temel tartışmalardan birinin mutlak objektiflik ile normative ve
eleştirel olarak Sosyal Bilim yapma geriliminin artı ve eksilerinin Frankfurt
Okulundan günümüzde J. Habermas’a farklı yorumlarına kısaca değindi.
Dünyada
sosyolojiye genel olarak bakıldığında Amerika’nın belirleyici rolünün tekrar
altını çizen Ardıç bunda bir kaç etkenin olduğunu belirtti: Amerika’nın en üst
tabakadaki üniversitelerin çok fazla sayıda ve muhtelif konularda doktora
çalışmaları yaptırması, Amerikada çıkarılan sosyoloji dergilerinin en fazla
atfı içeren yazıları içererek alandaki hakim yeri ve buradaki en üst segmendeki
üniversitelerin dünya genelindeki sıralamalarda da en üstte olmaları. Ardıç’a
göre bugün bir yandan göç, kadın çalışmaları, şiddet ve suç Amerika’da yapılan
sosyoloji çalışmalarında öne çıkan temalar olsa bile klasik sosyolojinin tarım
sosyolojisi gibi alanları ve muhtelif başka pek çok çağdaş konu üniversitelerde
kendine yer bulabiliyor.
Bu noktada
devletin Sosyoloji disiplinin şekillenmesinde önemli aktörlerden biri olduğunu
belirten Ardıç, devletin öncelediği, daha fazla araştırma burs ve kaynağı
aktarılan konuların daha fazla çalışıldığının da yadsınamaz bir gerçek olduğunu
belirtti.
Konuşmasının
son kısmında Türkiye özelinde Sosyoloji disiplinine değinen Ardıç, tarihsel
olarak Sosyoloji Bölümünün dünyada en erken kurulan ülkelerden biri olmasına
rağmen sonra aynı ivmeyi yakalayamayıp daha çok ideolojik kamplaşma ve
tezahürlerle
ilerlediğini
vurguladı. Türkiye’de Sosyal bilimlerin genelinde de öne çıkan ideolojik
yaklaşımlar ve kutuplaşmaların Sosyolojide de aynı şekilde gerçekleştiği
belirtilebilir. Ardıç bu noktada siyasi gelişmelerin de disipline yansıdığını
belirtip bir yandan öne çıkan bir daha “yerli ve milli” sosyoloji ile daha dışa
açık bir sosyolojinin ve farklı bir açıdan a daha teorik ve kavramsal ile
ampirik sosyolojik çalışmaların birbirinden ayrıştığını vurguladı.
Doç. Dr.
Necmettin Doğan konuşmasında ağırlıklı olarak Türkiye’de Sosyolojinin
sorunlarını ele aldı. Bir disiplin olarak Sosyolojinin Türkiye’de aslında ilgi
görmüş ve görmekte olan bir bölüm olduğunu belirten Doğan, bunun sebeplerinin
ve alandan ne beklendiğinin anlaşılması gerektiğini vurguladı. Doğan, farklı
ideolojiler ve arkaplanlardan gelen pek çok kişinin Sosyolojiden temel
beklentisinin, sorun veya sorunları farklı şekillerde de tanımlasalar,
sorunları çözmek olduğunu belirtti. Bu manada Sosyolojinin adeta “ne olacak bu
memleketin hali” sorusu ile hemhal olup toplumsal sorunları çözmek olarak
görüldüğünü ancak bu noktada özellikle makro ölçekli problemlere çözüm
üretebilmek noktasında alanın “overrated” olduğunu, discipline yapabileceğinin
üstesinde bir rol atfedildiğini düşündüğünü dile getirdi. Bu noktada Doğan’a
göre İslamcılar da sosyolojiye biraz fazla prim verip aşırı bir beklenti içine
girdiler. Türkiye’de N. Berkes örneğinde olduğu kimileri “ilerlemeci” bir
vizyonla topluma ve toplumsal sorunlara yöneldiği gibi sosyoloji genel olarak
ideolojik bir meşrulaştırma aracı olarak göründü. Bu noktada din gibi bir
konuyu çalıştığı için Ş. Mardin’in zamanında Tüba’ya alınmamasının bunun bir
yansıması olduğunu belirtti.
Bu çerçevede
Türkiye’de disiplinin ideolojiler ve ideolojik kullanımlarla bağlantısının
altını çizdikten sonra Doğan sosyoloji ne iş yapar/yapacak sorusunu ele aldı:
Sosyolog, Gramsci’nin tanımladığı gibi bir organik aydın mı, bağımsız bir
entelektüel mi, kendi içinden geldiği cenahı da sorgulayabilen eleştirelliğe
sahip bir entelektüel midir?
Sosyolojinin
ve sosyologun hayatla bağlantısı ve ikisinin de sosyolojinin konusu olduğuna
değinen Doğan, Türkiye’de insanların Kemalizmden bugüne ideolojik
kamplaşmaların etkilesiyle düşüncelerinin şekillendiğine değinerek
sosyologların bu eleştirel aydın modelini gerçekleştirmekten genellikle uzak
olduğunu belirtti.
Bunda
Türkiye’de düşüncenin şekillenmesinde devletin etkin rolüne de değinen Doğan,
aynı zamanda normatiflik, nesnellik gibi konuların tartışıldığına ama bunların
dışardan geldiği üzere ora ile sınırlı olarak buradan, Türkiye üzerinden daha
organik ve derinlikli gerçekleştirilemediğini düşündüğünü belirtti. Bu noktada
da ampirik sosyolojinin gerçekleşmediğini çünkü toplumsal sorunları bilip
çözmek üzere başka bir yerden taşıdığı modeli (örneğin bir dönem hakim olan
Amerikan perspektifi ve modernleşme kuramı) buraya uygulamaya gönüllü kişiler
hakimken bugün de başka söylemlere “angaje,” şu anda hakim başka söylem ve
görüşleri yaymaya meraklı sosyologların olduğundan bahsedilebileceğini dile
getirdi.
Esma Özel
konuşmasında Amerikan sosyolojisinde şu anda mevcut olan temel gelişmelere ve
Türkiye’de sosyolojide gördüğü temel eksikliklere değindi.
Amerikada
gerek farklı üniversitelerde gerekse aynı üniversite aynı bölüm altında yapılan
Sosyoloji çalışmalarının farklılığının altını çizen Özel, yurt dışına doktora
için başvuracak öğrencilere, “Amerikan sosyolojisinde şu sıralar hangi konular
çalışılıyor, hangi konuyla doktoraya kabul alırım” şeklinde düşünmekten ziyade,
çalışmak istedikleri
konu ve
alana dair hangi okullarda hangi hocaların ne tür çalışmalarda bulunduğunu
tespit ederek başlamalarını tavsiye etti.
Amerikan
sosyolojisinin çeşitliliğine ragmen şu an iki temel gelişmeden
bahsedilebileceğini belirten Özel bunları şöyle özetledi:
1)
Computational (hesabi) sosyal bilim: Anket verilerine alternatif olarak
internet
verileri gibi büyük veri kaynaklarının kullanıldığı çalışmalar. Sosyal medya
verileri en önemli örneklerinden biri ve sosyoloji ile iktisat, matematik,
bilgisayar programcılığı gibi alanları bağlantılı hale getiren yeni bir akım.
Bu sene Chicago Üniversitesinde bu çerçevede computational social science adlı
yeni bir yüksek lisans programının açıldığını belirten Özel veri madenciliği,
bilgisayar programcılığı, modelleme ve analiz alanlarında dersler verildiğini
belirtti. Türkiyedeki çalışmaların çoğu çok daha küçük bir grup üzere iken bu
tarz çalışmalar çok büyük ölçekli, milyonlarca insana dair sahip olunan veri
üzerinden gerçekleştiriliyor.
2)
Post-sosyallik: Geleneksel cemaatler ve topluluklar yerine eşya odaklı
sosyalleşmeyi
konu alan
yeni bir akademik literatür gelişiyor ve bunlar aktör-ağ teorisi gibi yeni
kuramlar ortaya koyuyor. İnsan dışı varlıkların, eşyanın toplumsal aktörler
üzerindeki etkisini incelenirken bir yanda da obje-subje ayrıştırması daha
fazla sorgulanıyor.
Özel’e göre
Türkiye’de sosyolojinin en temel eksikliklerinden biri veri toplama ve veriyi
paylaşma kültürüne dair. Amerika’da anket yapmak ve bunu kamuyla paylaşmanın
çok büyük bir sektör olduğuna değinen Özel, bu noktada sosyologların akademi
dışında da istihdam imkanı bulduğunu ve devletin de muhtelif gerekçelerle bu
veri tabanlarını oluşturup halkla paylaşma noktasında daha açık ve şeffaf
olduğunu belirtti. Özel, Türkiye’de ise örneğin eğitim gibi çok temel bir
konuyla alakalı dahi çok az mikro ve makro ölçekli verinin mevcut olduğunun ve
bu verilerin çoğunun da kamunun, halkın ve araştırmacıların, erişimine açık
olmadığının altını çizdi. Kurumsal kontrolun erişimi çok ciddi ölçüde
sınırladığını belirten Özel, Türkiye’de vatandaşların Türkiye İstatistik
Kurumunun verilerine herhangi bir araştırma merkezi veya kamu kuruluşuyla
ilişikli olmadığı ya da belirli bir ücret ödemeden erişiminin mümkün olmadığını
dile getirdi. Özel’in bu önemli tespitleri çerçevesinde, programda Türkiye’de
bu durumun devlet ve akademi açısından ekonomik, siyasi, hukuki ve kültürel
sebepleri tartışıldı.
Özel, bu
noktada ayrıca toplumsal tabakalaşma gibi sosyolojinin başlıca konularını ele
almak üzere kullanılan sosyo-ekonomik statü endeksinin Türkiye’de
2010’lara kadar geliştirilmediğinin
altını çizdikten sonra bu konuda yakın zamanda Sibel Kalaycıoğlu ve ODTÜ ekibi
ile Ayşit Tansel, Lutfi Sunar ve Yunus Kaya’nın TUBITAK destekli çalışmalarına değindi.
Özel konuşmasına sosyo-ekonomik statü endeksinin hangi sosyolojik soruları ele
almak üzere nasıl kullanılabileceğine değinerek son verdi