Meridyen Sohbetleri ‘Mevlid Özel Programı’na Davetlisiniz!

Meridyen Sohbetleri Doç.Dr. Ekrem Demirliİbrahim Helalşah ve Mahmut El-Gafîr’in katılımıyla ”Mevlid Kandili Özel Programı” ile devam ediyor.

Peygamber Efendimiz (sav)’in dünyayı teşriflerinin 1443. senesi vesilesiyle ”Sohbet, Kur’ân-ı Kerîm Tilaveti, Arapça Mevlid ve İlahiler”in yer aldığı ”Mevlid Kandili Özel Programı” için aileniz ve dostlarınızla birlikte sizlerle Meridyen’in tarihi mekânında buluşmayı diliyoruz.

Mevlid Kandili Üzerine Bir Sohbet – Doç. Dr. Ekrem Demirli

Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti – İbrahim Helalşah

Arapça Mevlid – Mahmut El-Gafîr

Türkçe İlahi – Burak Kavrazlı

Ney – Onur Öner / Hanende Ritim – M. Ali Turan

Tarih – Yer

11 Ocak 2014 Cumartesi, 19.00 – Meridyen Derneği

Meridyen Sohbetleri ‘Mevlid Özel Programı’ Gerçekleştirildi

Meridyen Sohbetleri “Mevlid Kandili Özel Programı” Doç.Dr. Ekrem Demirliİbrahim Helalşah ve Mahmut El-Gafîr’in katılımıyla 11 Ocak 2014 Cumartesi akşamı Meridyen’in tarihi mekânında gerçekleşti.

Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in selâmlama konuşmasıyla başlayan program, Doç. Dr. Ekrem Demirli’nin Mevlid Kandili’ne dair sohbetiyle devam etti.

Konuşmasına Sırat-ı Müstakîm kavramını açıklayarak başlayan Doç. Dr. Ekrem Demirli, sözlerine şöyle devam etti:

‘’Sırat-ı Müstakîm, yollar içerisinde en güvenli yoldur. Sırat-ı Müstakîm; Peygamber Efendimiz (sav)’in bize getirdiği en kestirme, en sıkıntısız, en rahat, en güvenli yoldur. Sırat-ı Müstakîm Peygamber (sav)’in yoludur. İslam içerisindeki bütün mezheplerin üst başlığı Muhammediyelik’tir. İslâm için yazılmış bütün kitapların konusu hep Hz. Peygamber (sav)’dir. Bir literatürün adı Muhammediyelik’tir. Yani Hz. Peygamber (sav)’i tanımak ve tanıtmaktır. Çünkü mevzu, maksat Allah’tır. Allah’a giden yol ise Hz. Peygamber (sav)’dir.’’

Mevlid Kandili’nin kelime anlamını açıklayan Demirli, Mevlid Kandili’nin önemini şu sözleriyle ifade etti:

‘’Mevlid; Peygamber Efendimiz (sav)’in doğumu hadisesine verilen isimdir. İslâm diğer dinî geleneklerden bir yoluyla ayrışır. İslâm, bir kişi üzerinde konuşurken bütün insanlar için de bir imkân üzerinden konuşur. Mesela Peygamber Efendimiz (sav)’in mevlidi var. İslâm mevlid üzerinde konuşurken, bizi ona müşterek kılar. İslâm, Hz. Peygamber (sav)’in miracından konuşur. Burada maksat, Hz. Peygamber (sav)’i bir kişi olarak yüceltmek değil bizim de yapabileceğimiz, müşterek olabileceğimiz bir şeyden konuşmamızdır. Mesela ‘’Namaz Mü’mi’nin miracıdır.’’ Biz miracı konuşurken, “biz de mirac edebiliriz” düşüncesi oluşur bizde. Bu sorumluluğumuzu yeniden hatırlarız.’’

‘’Hz. Peygamber(sav)’imiz bizim için sadece bir yol değil aynı zamanda bir aynadır. Biz bu aynaya bakarak konuşuruz ve bu aynaya bakarak istikamet buluruz. Bu çok mühimdir. Bütün mevlid konuşmalarının ruhunu bu oluşturur. Bizim yaşadığımız İslâm coğrafyasında Hz. Peygamber (sav)’i övmek, bir kişiyi övmek değil bir rehberi, onun üzerinden de insanlığı övmektir. Cenâb-ı Hak insanı yeryüzünde halifesi olarak yarattı; fakat bizim bu “insan”dan ne anlayacağımızı, “insan” derken aklımıza neyin gelmesi gerektiğini anlamamız için de bir ölçü koydu. Bu ölçü ise Hz. Peygamber (sav)’imizdir.’’ sözleriyle Hz. Peygamber(sav)’imiz ve insanlık kavramına değinen Demirli, sözlerini İslâm algısına ve mânâ olarak İslâm’ın önemine değinerek sonlandırdı.

Programda, Dr. İbrahim Helalşah  Kur’ân-ı Kerîm tilaveti ve ilahilerle,  Mahmut El-Gafîr Arapça Mevlid ve ilahilerle, Burak Kavrazlı ise seslendirdiği Türkçe ilahiyle yer aldı. Peygamber Efendimiz (sav)’in dünyayı teşriflerinin 1443. senesi vesilesiyle gerçekleştirilen Mevlid Özel Programı, “Ney- Bendir taksimi” eşliğinde M. Ali Turan’ın seslendirdiği Türkçe Mevlid ile son buldu.

Yaklaşık 100 üye ve gönüllünün katılımıyla gerçekleşen programda, misafirlere kandil simidi, gül lokumu ve derviş çayı ikram edildi. Program sonunda ise misafirlere Meridyen Kitaplığı’ndan “Hz. Muhammed (sav)’in Hayatı” kitabı ve “Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın 40 Duası” isimli kitapçık hediye edildi.

Meridyen Sohbetleri’nin bu ayki konuğu Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı

Meridyen Sohbetleri’nin bu ayki konuğu, İslâm felsefesi, ahlâk ve genel olarak İslam ve ilâhiyat konularına ilişkin kitap, makale, bildiri, konferans metni, ansiklopedi maddesi gibi çok sayıda bilimsel çalışmaları bulunan Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı*.

15 Şubat 2014 Cumartesi günü saat 19.00′da Dindarlık Algımızın Referansları” konusu çerçevesinde Üsküdar’ın manevi ve kültürel atmosferinde yer edinmiş tarihi mekanımızda gerçekleştireceğimiz sohbet programımızda aileniz ve dostlarınızla birlikte buluşmayı diliyoruz.

Konu:            Dindarlık Algımızın Referansları

Konuk:          Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı

Tarih:           15 Şubat 2014 Cumartesi, 19.00

Yer:               Meridyen Derneği

*Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı Kimdir?1950 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Taşlıhüyük köyünde doğdu. İlkokulu ayın ilçede okudu. Kayseri’de hafızlığını tamamladıktan sonra 1963 yılında Sivas İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu; 1968-69 öğretim yılında 6. sınıftayken 7. sınıfın bitirme sınavlarına da katılarak Haziran’da mezun oldu. Aynı yıl girdiği İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü (bugünkü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) 1973’te bitirdi. Bu arada lisans öğreniminin ilk yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde başladığı imam-hatiplik görevini altı yıl boyunca sürdürdü. 1975’te kısa dönem askerlik hizmetini tamamladı, ayın yıl Sivas İmam-Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak atandı.1977 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü ‘nde İslâm felsefesi anabilim dalında Lisansüstü çalışmalarına başlayan Mustafa ÇAĞRICI, ahlâk felsefesi alanında hazırladığı doktora tezini tamamladıktan sonra 1982 yılında M.Ü. İlâhiyat Fakültesi’nde İslâm Felsefesi Anabilim Dalında Yardımcı Doçent oldu. 1990’da aynı anabilim dalında Doçent, 1996’da Profesör unvanım aldı. Aynı fakültede eğitim-öğretim ve yazım gibi akademik faaliyetleri yanında, Bölüm Başkanlığı, Anabilim Dalı Başkanlığı, Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği gibi idari görevlerde bulundu.

Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, 1986’da misafir öğretim üyesi olarak Amman’daki Ürdün Üniversitesi’nde bilimsel çalışmalar yürütmüş; ayrıca bazı Avrupa ülkelerinde alanıyla ilgili konferans gezileri yapmıştır.Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI’nın İslâm felsefesi, ahlâk ve genel olarak İslam ve ilâhiyat konularına ilişkin kitap, makale, bildiri, konferans metni, ansiklopedi maddesi gibi çok sayıda bilimsel çalışmaları bulunmakta; bunlar arasında dört kişilik bir komisyon tarafından hazırlanmış olup T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında basılmış bulunan Kur’an Yolu isimli 5 ciltlik Kur’an-ı Kerim Tefsiri de yer almaktadır. ÇAĞRICI, ülkemizde bilimsel düzeyde gerçekleştirilen bu boyutta ilk yerli ansiklopedi olan TDV İslam Ansiklopedisi’nin halen Danışma Kurulu Üyesi ve “İslâm Düşüncesi ve Ahlâk Bilim Dalı” Başkanı’dır. Yayımına başlandığı dönemden beri anılan eserin telif, inceleme ve redaksiyon çalışmalarına katkısını sürdürmekte olup bu ansiklopedinin yayımlanmış 40 cildinde İbn-i Sînâ, Gazâli, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî, İbrahim Hakkı Erzurumî gibi birçok Türk ve müslüman filozof ve bilim adamı ve/veya bunların düşünceleri, eserleri; çeşitli felsefe, ahlâk, tasavvuf konuları ve problemleriyle İslâm düşüncesi ve ahlâk alanına giren Kur’an terimleri gibi İslâm bilim ve düşüncesinin çeşitli konularına ilişkin 200’ün üzerinde yazısı çıkmıştır.

Meridyen Sohbetleri Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’nın katılımıyla gerçekleşti

Meridyen Sohbetleri, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’nın katılımıyla 15 Şubat 2014 Cumartesigünü saat19.00′da Meridyen’in tarihi mekânında gerçekleşti.

‘’Dindarlık Algımızın Referansları‘’  konusu çerçevesinde gerçekleşen sohbette Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı sözlerine, din ve dindarlık kavramlarına değinerek başladı:

‘’İnsanlık tarihi boyunca din ve dindarlık kavramları dünyada ve İslâm toplumlarında önemli bir konu olmuştur. Din üzerine çeşitli çalışmalar yapılmış ve günümüzde de yapılmaya devam edilmektedir.’’

‘’Din ve dindarlık genel olarak insanlık tarihinde nasıl algılandı?”, “Günümüzde din ve dindarlık nasıl algılanıyor?”, “Doğru bir dindarlık inşasını hangi dinamiklere dayandırırsak başarılı oluruz?’’ gibi konulara dair fikirlerini paylaşan Çağrıcı, yaklaşık 1000 yıl önce İmam-ı Gazalî döneminde yaşamış ve hicrî 6.yy’da vefat eden Müslüman âlim Ragıb El-İsfehani’nin “Dinin güzelliklerine götüren yol” adlı kitabında geçen, insanın var oluşunun üç temel nedeninden bahsetti.

“İnsanın var oluşunun üç temel nedeni; Hilafetullah, İbadetullah ve İmaret’ul Arz’dır. Hilafetullah’ın birinci şartı hikmettir. İyi bir dindar, şüphesiz ki ilahi sıfatların kendine tecelli ettiği bir kimliğe, kişiliğe, sıfata sahip olandır. Bunun içini dolduran erdemler ise hikmet yani derin bilgi, zihin dünyamızı da yaşama dünyamızı da geliştiren, zenginleştiren yüce bilgidir. Dindarlığımızın temel dinamiklerinden biri, zihin dünyamızı doğru bilgilerle geliştirmek, ikincisi ise amel dünyamızı doğru davranışlarla sürdürmektir. Hilafetullah’ın ikinci şartı adalettir. Adalet, bizim kültürümüzde çok zengin bir yere sahiptir. Faziletlerle zenginleştirilmiş ve geliştirilmiş iç dünyamızda bir adalet oluşturursak, iyi bir Müslüman olabiliriz. İç dünyamızda hikmet, iffet ve şecaat erdemlerini sağlarsak, böylece ruh dünyamızın da donanımını geliştirmiş oluruz. Böylece ruh dünyamızda adalet oluşmuş olur. Hakkı gözetmek, hakka göre davranmak, hak ile muamele etmek adalettir.  Hilafetullah’ın üçüncü şartı hilimdir. Hilim, her zaman aklın kontrolünde yaşamaktır. Duygulara karşı aklı güçlü kılmaktır. Duygularımız karşısında aklı öne çıkarmaktır. Hilafetullah’ın dördüncü şartı ihsandır. İhsan, iyi olmak ve her zaman iyiyi yapmak ve yaptığını en iyi yapmaktır.’’

‘’İnsanın var oluşunun ikinci temel nedeni olan İbadetullah, Allah’a kul olmaktır. Gündelik hayatımızda icra ettiğimiz ibadeti içine alan, daha öte bir kavramdır. Allah’ın, iyilik, doğruluk ve hakikatin kaynağı olan emir ve yasaklarına göre yaşamaktır. İyi ve güzel davranışlarımız ne kadar iyiliğe ve yarara olursa o kadar ibadet hali içindeyizdir.’’

‘’En önemli temel neden ise İmaret’ul Arz’dır. İmaratul Arz; yeryüzünü mamur etmek demektir. Güzelleştirmektir. Yeryüzünü uygarlaştırmaktır. Kendimizle birlikte herkes ve her şey için daha iyi, daha yaşanılabilir ve daha mamur bir dünya inşa etmektir.’’

Son olarak, zaman içerisinde dindarlık algımızdaki değişimlere değinen Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, sözlerini farklı dindarlık tabirlerinden bahsederek sonlandırdı.

“Zaman içerisinde dindarlık algımızda değişimler olmuş ve 4 türlü dindarlık anlayışı ortaya çıkmıştır. ‘Gelenekçi dindarlık’, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnetin yerine mezhep liderlerinin, cemaat liderlerinin merkezi işgal ettiği dindarlıktır. ‘Selefî ve Hâbi dindarlık’, müslümanlığı, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette lafız olarak ifade edildiği şekilde benimseyen, bunun dışında farklı anlayış ve farklı tefsiri kabul etmeyen dindarlıktır. ‘Modernist dindarlık’, dini reddetmeyen; fakat modern çağın gereği neyse ona uyan dindarlıktır. ‘Kuşatıcı dindarlık’, kaynağa bağlı, geleneğe saygılı, çağın ürettiği, yani Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette bağlı dindarlıktır.’’

Sohbet, yapılan ikramın ardından son buldu.

Meridyen Sohbetleri’nin bu ayki konuğu Mustafa Akgül

Meridyen Sohbetleri’nin bu ayki konuğu, Türkiye’de bir ilke imza atarak, cami ve salonlarda göze hitap eden slayt sunumlu vaazları başlatan İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül*.

15 Mart 2014 Cumartesi günü saat 19.00′da Müslümanın İş Ahlâkı” konusu çerçevesinde Üsküdar’ın manevi ve kültürel atmosferinde yer edinmiş tarihi mekanımızda gerçekleştireceğimiz sohbet programımızda aileniz ve dostlarınızla birlikte sizlerle Meridyen’de buluşmayı diliyoruz.

Konu:            Müslümanın İş Ahlâkı

Konuk:          Mustafa Akgül

Tarih:           15 Mart 2014 Cumartesi, 19.00

Yer:               Meridyen Derneği

*Mustafa Akgül Kimdir?

Mustafa Akgül 1950 de Kayseri’ nin Erkilet nahiyesinde doğdu. İlk, orta ve yüksek tahsilini Kayseri’ de yapan Akgül, mesleğe Talas Ali Saib Paşa Camii’nde imam olarak başladı. 3 Yıl kadar Kayseri Müftü Yardımcılığı yaptı, daha sonra İstanbul Haseki Eğitim Merkezi’nde Fıkıh, Hadis ve Tefsir dallarında uzmanlık eğitimi gördü. Edirne’nin Keşan ilçesinde Müftülük yapan Akgül, 32 sene İstanbul’da Merkez Vaizliği yapmış, 2012 yılında da İstanbul Baş Vaizliği’ne tayin edilmiştir.

200′ ü aşkın televizyon programına yapımcı veya misafir olarak katılan Akgül, Türkiye’ de bir ilke imza atarak cami ve salonlarda göze hitap eden slayt sunumlu vaazları başlattı. Bu görüntülü vaazlarını, yurt içi yurt ve dışında, çeşitli mekanlarda yaklaşık 250 defa sundu.

Ülkemizin 30’a yakın ilinde konferans ve vaazlar veren Mustafa Akgül, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerinde, Hindistan, Avustralya gibi uzak doğu ülkelerinde ve Amerika gibi uzak batı ülkelerinde defalarca konferanslar verdi.

Dünyada bir ilk olan “Din Görevlileri Sendikası”nın kurucuları arasında bulunup, uzun süre 2. başkanlığını sürdürdü. Son şekliyle “Diyanet-Sen” adını alan bu sendikanın halen onursal genel başkanıdır.

İstanbul Müftülüğü veya Diyanet işleri Başkanlığı’nın hizmet içi eğitim programlarında Cami görevlisi meslektaşlarına seminerler veren Mustafa Akgül, evli olup 5 çocuk babası ve yedi torun dedesidir.

Meridyen Sohbetleri İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül’ün katılımıyla gerçekleşti

Meridyen Sohbetleri, İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül’ün katılımıyla 15 Mart 2014 Cumartesigünü saat 19.00′da Meridyen’in tarihi mekânında gerçekleşti.

Meridyen Derneği’nin faaliyet alanlarını konu alan kısa tanıtım filmiyle başlayan etkinlik, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in selamlama konuşmasının ardından, Mustafa Akgül’ün konuşmasıyla devam etti.

“Müslümanın İş Ahlâkı”  konusu çerçevesinde gerçekleşen sohbette, Mustafa Akgül sözlerine, haram ve helal kavramlarının tanımlarına değinerek başladı:

“Yenilip içilmesine, söylenip yapılmasına dinin izin verdiği, meşru saydığı şeylere ‘helal’ denir. Haram ise; aynı şeylerden dinin yapılmasına izin vermediği, meşru saymadığı şeylerdir. Bütün mesele, ticaret hayatında, memuriyet hayatında, işçi olarak çalışmada kazancın helal ya da haram olma meselesidir. Müslümanlar olarak, namazdaki notumuz 6 ile 6,5 civarında, zekâttaki notumuz 7,5 ile 8 civarında, oruçtaki notumuz 8’in de üstünde; fakat dürüstlükteki notumuz 2,5. İş, para ile kazanca gelince, şeklimiz değişiyor ve birtakım yanlışlar yapıyoruz. Helal kazanç, kazancın içinde haramın olmaması, dinimiz açısından çok önemlidir.”

“Eşyada aslolan, helal olmasıdır; haramlık kesin delil ister. Helallik delil istemez. Cenâb-ı Allah, Kurân-ı Kerîm’de, Hz. Muhammed (sav) ise hadis-i şeriflerinde bize haram olanları saymış ve bunun gerisi helal demiştir. Genel hukuk kurallarında da bu böyledir. Yasaklar sayılır, normal olanlar sayılmaz.”

“Helal olanla, haram olanı kim tespit eder?”, “Akıl ile helal-haram tespiti yapılabilir mi?” sorularını cevaplayan Akgül, sözlerine şöyle devam etti:

“İnsanlar olarak kabul etmemiz gerekir ki, bizim helal ve haramı tespit etme gibi bir yetkimiz ve kabiliyetimiz olamaz. Eğer bu, insanların zihinlerine bırakılsaydı, alışveriş ve faiz birbirine denk gibi görünecekti. Eğer bunu akla bırakırsanız, öyle sınırları zorlar ki, sizi ilerde perişan edecek şeyleri makul olarak gösterir. İçkinin haram olduğunu herkes biliyor. İçkinin haram mı, helal mi olduğunu eğer insanlara bırakırsanız, sarhoş olmayacak kadar içmenin haram olmaması gerekir. Bu yüzden Efendimiz, Peygamberimiz (sav) devreye giriyor; “Çoğu zarar olan şeyin azı da haramdır.” diyor. Eğer azına izin verilseydi, işin nerede duracağı belli olmazdı.”

Akgül, “Tıp ve iktisatta helal ve haram ne zaman tetkik edilecek?” sorusunu ise şöyle cevapladı:

“Tıpta hamile hanımlara diyorlar ki; alkol ve sigaradan uzak durun; çünkü çocuğa zararı var. Keşke “herkes uzak dursun” deseler; ama o kadarına bile seviniyoruz. Fakat tıp fakültelerinde, “hamile olan hanımlar helal gıda yesinler, haram yerlerse çocuğa zararı olur” diye bir rapor çıkmıyor. İktisat fakültelerinde ise para, enflasyon, yatırım, ihracat, ithalat, bütçe açığı, dış ticaret kavramlarının tanımları anlatılıyor; ama helal, haram, kul hakkı, bereket gibi kavramların tanımlarına değinilmiyor. Paranın hareketlerini anlatırken, haram ve helal dengesi de, kul hakkı da anlatılsa, çocuğun mezun olduktan sonraki hayata bakışı, insanlara hizmeti ve insanlara verdiği hizmetten aldığı manevi zevk de değişir.”

Son olarak, ‘dünya müflisi’, ‘ahiret müflisi’, ‘haramın normalleşmesi’, ‘komisyon’, ‘ikale’ ve ‘helal kazanç’ kavramlarına değinen Akgül, sözlerini “Helalleşme ve helalleşmenin şartı nedir?” sorusunu cevaplayarak sonlandırdı:

“Yenilen hak ne ise, o açıkça söylenir ve öyle helallik alınır. Helal edip etmemekte ise, hak sahibi serbesttir. Helalliğin gerçekleşmesi için dile getirilmesi şart olup üstü kapatılamaz.”

Sohbet, Mustafa Akgül’ün katılımcıların sorularını cevaplamasının ardından son buldu.

Meridyen Sohbetleri ‘Serdar Tuncer’le Naat Gecesi’ Özel Programı’na davetlisiniz!

Meridyen Sohbetleri, Serdar Tuncer’in katılımıyla ‘Naat Gecesi Özel Programı’ ile devam ediyor.

‘Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti, Naat üzerine bir Sohbet ve Naat Okumaları’ nın yer aldığı “Meridyen Sohbetleri Serdar Tuncer’le Naat Gecesi Özel Programı” için aileniz ve dostlarınızla birlikte sizlerle buluşmayı diliyoruz.

Meridyen Derneği Tanıtım Filmi

Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti – Selim Yıldız, Maltepe Cumhuriyet Merkez Cami İmam Hatibi

Açılış Konuşması – Saliha Büyükdeniz, Meridyen Derneği Başkanı

Sohbet ve Naat Okumaları – Serdar Tuncer

Tarih – Yer

15 Nisan 2014 Salı, 20.00 – 22.00 / Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi

Meridyen Sohbetleri ‘Serdar Tuncer’le Naat Gecesi’ Özel Programı Gerçekleştirildi

Meridyen Sohbetleri Naat Gecesi Özel Programı, Serdar Tuncer’in katılımıyla 15 Nisan 2014 Salı akşamı Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Meridyen Derneği tanıtım filminin gösteriminin ardından, Maltepe Cumhuriyet Merkez Camii İmam Hatibi Selim Yıldız’ın Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ile başlayan program, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in selamlama konuşmasıyla devam etti.

Naat üzerine bir Sohbet ve Naat Okumaları” çerçevesinde gerçekleşen programda, Serdar Tuncer sözlerine “Naat-ı Şerifler” hakkında bilgi vererek başladı:

“Naat-ı Şerifler; edebiyatta, Risalet-i Ferah Efendimiz (sav)’i medh-ü sena etmek kastıyla yazılan şiirlere denir. Naat yazanlar da, sözlerle O’nu methetmenin mümkün olmadığının farkında olarak yazıyorlardı. Hassan Bin Sabit (ra)’ın dediği gibi; “Ben sözlerimle Muhammed Mustafa (sav)’i övmedim, övemem; ama O’ndan bahsederek sözlerimi methettim.” İkinci bir tanım ise şöyledir; “söz güzelleşsin diye Efendimiz (sav)’e yazılan şiirlere ‘Naat’ diyoruz.” Bir de, Şeyh Galip’in ifadesi var: “Senin medhinde şirket eylesem Mevlâ’ya ma’dûmum. Bu babda cürm ü isyâna bakılmaz yâ Rasûlallah!” Yani, Cenâb-ı Allah’a şirk koşmak, ortak koşmak günahların en büyüklerinden… Şeyh Galip diyor ki: “Ya Rasûlallah! Allah seni methetmiş, ben de methetsem ve bu hususta Allah’a ortak olsam, kimse bana ‘günah işledin’ demez.”  Cenâb-ı Hakk der ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ve tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” Cenâb-ı Hakk, bir kişiyi kendisi tarafından sevmenin yegane şartı olarak o kişinin, Habib-i Edibi (sav)’e tâbi olmasını koşmuş. “O’na tâbi olup, O’nu seversen ben de sizi severim.” diyor. Bir tek bu hususta değil. Der ki: “Evet, biz methetmeyi Allah’tan öğreniyoruz; ama Rasûlallah (sav)’i nasıl bir edepte seveceğimizi de, Cenâb-ı Allah bizzat bize Kur’ân-ı Kerîm’de öğretiyor. Kur’ân-ı Kerîm’de; “Ya Adem!” ifadesi kullanılır, “Ya Nuh!” ifadesi kullanılır, “Ya Musa!” ifadesi kullanılır; ama bir tane bile “Ya Muhammed!” ifadesi yoktur. Cenâb-ı Hakk, Kitap- ı Mü’minîn’de, “Ey Muhammed!” diye bahsetmemek suretiyle O’na bizim göstermemiz gereken edebide bize bizzat öğretmiştir. Cuma günleri imam efendiler hutbelerde okurlar. Cenâb-ı Allah; “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” Hatta bir gün Peygamber Efendimiz (sav); “Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed” diyince, sahabe efendiler şaşırarak; “Ya Rasûlallah! Siz de kendinize salat mı ediyorsunuz?” derler. Peygamber Efendimiz (sav) de; “Allah ve meleklerinin yaptığını ben de yapmayayım mı?” diye cevap verir.”

Tuncer, “Naat-ı Şerif”lerin önemine ise şu sözleriyle değindi:

“Hulasa edecek olursak, bütün naat-ı şerifler, okunan ayetler, bizim O’na muhtaçlığımız. Hepsini bir araya toplarsak tek bir şey ortaya çıkıyor: “Muhabbet-i Muhammed (sav).” Cenâb-ı Hakk, o muhabbeti nasıl murad etmişse, o haliyle kalplerimizde daim etsin ve hale, o muhabbet nasıl sırat edecekse o halle hallenmeyi de cümlemize nasip etsin.”

Yunus Emre, Ali Ulvi Kurucu ve Yaman Dede’nin naat-ı şeriflerini seslendiren Tuncer, sözlerine şöyle devam etti:

“Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de Efendimiz (sav)’den bahsederken, ‘en güzel örnek’ tabirini kullanır. “En güzel örnek ne demek?” Bir insan, “Ben iyi bir baba olacağım.” diyorsa, bunun prensiplerini, alt kollarını, sistematiğini dönüp süzeceği yer, Hz. Fatıma (ra)’ın babasının hayatıdır. Bir insan, “Ben iyi bir eş olacağım” diyorsa, bunu Hz. Aişe (ra)’nın eşinin hayatından öğrenecektir. İyi bir devlet reisi olmak istiyorsa, O’ndan öğrenecek, “mert olmak istiyorum” diyorsa, O’nun hayatı. Yani, yeryüzünde güzel olan ne varsa; vefa, cömertlik, sıdk, ihsan… Aklınıza ne geliyorsa hepsinin en güzeli, güzeller güzeli Muhammed Mustafa (sav)’dir. Hatta güzelliğin kendisi bile O’nsuz anlatılmaz. Hadis-i şeriflerinde buyurmuşlar ki: “Allah güzelliği yarattı. Yarısını Yusuf ile annesine verdi, yarısını ise mahlûkata taksim etti.” Bir başka rivayette ise, “Üçte birini Yusuf ile annesine verdi.” olarak geçiyor. Bu, şu demek; “Güzelliğin yarısı, Yusuf ile annesinin. Âdem’den bugüne ve kıyamete kadar gelecek olan bütün güzeller, öbür yarıdan kendisine düşen payla güzel.”

Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetleri ve önemine değinen Tuncer, sözlerini Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” adlı şiirini seslendirerek sonlandırdı.

Program, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in Serdat Tuncer’e teşekkür plaketi takdim etmesinin ardından son buldu.

Meridyen Sohbetleri

Meridyen Sohbetleri, derneğimizin merkezi olan tarihi ve manevi atmosferin hakim olduğu mekanımızda, günlük koşuşturmanın ardından akşam saatlerinde ailece katılıp, kendinizi bulabileceğiniz, özel konular çerçevesinde, alanında uzman konuklarla zamanınızı paylaşabileceğiniz halka açık sohbet dizisidir.

– 24 Aralık 2011 Cumartesi – Meridyen Derneği
Dr. Necdet Subaşı – Hac Sosyolojisi

– 11 Şubat 2012 Cumartesi – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Hayrettin Karaman – Müslüman’ın Hayat Bilgisi

– 31 Mart 2012 Cumartesi – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Saadettin Ökten – Şehir Kültürü

– 30 Kasım 2012 Cuma – Meridyen Derneği
Muhyiddin Şekûr – Modern Dünyada Tasavvufu Yaşamak

– 27 Aralık 2012 Perşembe – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Ömer Faruk Harman – Ortadoğu ve Türkiye’deki Misyonerlik Faaliyetleri

– 26 Ocak 2013 Cumartesi – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Mahmut Kaya – Naat Kültürü

– 23 Şubat 2013 Cumartesi – Meridyen Derneği
Yeryüzü Doktorları – Prof. Dr. İhsan Karaman – Dr. Kerem Kınık – Yeryüzü Doktorları’nın Tecrübesi

– 30 Mart 2013 Cumartesi – Meridyen Derneği
Dr. Mustafa Özel – Yöneticiler için Kısas-ı Enbiya

– 25 Mayıs 2013 Cumartesi – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Kemal Sayar – Ailede Mutluluk

– 09 Kasım 2013 – Meridyen Derneği
Doç. Dr. Ekrem Demirli – Peygamber Aramızda

– 21 Aralık 2013 – Meridyen Derneği
Beşir Ayvazoğlu – Mehmet Akif’i An(la)mak

– 11 Ocak 2014 – Meridyen Derneği
Dr. İbrahim Helalşah, Doç.Dr. Ekrem Demirli, Mahmut El-Gafîr, Burak Kavrazlı, Onur Öner, M. Ali Turan – Mevlid Kandili Özel Programı

– 15 Şubat 2014 – Meridyen Derneği
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı – Dindarlık Algımızın Referansları

– 15 Mart 2014 – Meridyen Derneği
İstanbul Başvaizi Mustafa Akgül – Müslümanın İş Ahlâkı

– 15 Nisan 2014 – Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi
Serdar Tuncer – Naat Gecesi Özel Programı