“Y Nesli: Kuşak Denkleminin Bilinmeyeni” programı gerçekleştirildi

Meridyen Derneği ‘Sosyal Sorumluluk Projeleri’ kapsamında “Y Nesli: Kuşak Denkleminin Bilinmeyeni” programını, Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Twitter fenomenlerinden Beyinsiz Adam karakterinin yazarı Hakim Türkmen ve Yavuz Yiğit’in katılımıyla, 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü Meridyen Derneği’nde gerçekleştirdi.

Moderatörlüğünü Yavuz Yiğit’in yapmış olduğu etkinlik, Meridyen Derneği’nin faaliyet alanlarını konu alan kısa tanıtım filmiyle başladı.

Program, Meridyen Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Büyükdeniz’in selamlama konuşmasının ardından, Yavuz Yiğit’in “Y Nesli” hakkındaki detaylı açıklamaları ve konuşmacılara dair yaptığı bilgilendirmeyle devam etti.

“Sosyologlar, gençliği ve dönemleri birbirinden ayırırken, 15’şer veya 20’şer yıllık evreler belirlemişlerdir. 1980 ile 2000 yılları arası Y jenerasyonudur. 1945 ile 1964 yılları arasındaki döneme “Baby Boomer” denilmesinin sebebi, II. Dünya Savaşı’nın bitmesi ve erkek bireylerin eve döndüklerinde çocuk sayısının birden patlaması olarak söyleniyor. Dönemin teknolojisi insanları ve siyaseti oldukça etkilemiştir. Mesela, 1964 ile 1980 yılları arasında cep telefonu diye bir şey yoktu ve insanlar yakınlarıyla telefonda konuşamıyorlardı. Bu ilişkinin öncesini, sonrasını ve ilişki döneminin tamamını etkiliyordu. Ya da 1945 ile 1964 yılları arasında doğmuşsanız, kıtlık döneminde yaşadığınız için sigortalı işlere, garantili mesleklere yatkınsınızdır. Çünkü ekonomik dar boğaz, ekonomik sıkıntılar vardır. Dedelerimiz, annelerimiz, babalarımız o dönemde bu sıkıntıları yaşadıkları için karakterleri o döneme göre şekillenmiştir.”

“Karakter değişiklikleri kuşaklar arasında farkı oluşturur,” diyen Yiğit sözlerine şöyle devam etti:

“1980 öncesinde genç olan bir anne-baba, sokak olaylarını yaşayıp, sokak olaylarında yaşanılan şiddete tanıklık ettiği için, “Aman evladım gitme, aman evladım bulaşma!” cümlelerini daha çok kullanırlar. Otoriteye daha bağlıdırlar. Bu dönemsel değişiklikler, teknoloji değişiklikleri çocukların karakterlerini inanılmaz şekilde etkilemektedir. Dönemsel değişiklikler karakterleri ona göre şekillendirir.”

Yavuz Yiğit, X ve Y jenerasyonunun arasındaki farklara ise şöyle değindi:

“X, farklılıkları kabul eden jenerasyondur. X jenerasyonunun büyüdükleri eksen onların farklılıkları kabul etmesini sağlıyor. Y ise, farklılık isteyen jenerasyondur. Çünkü, her an internette ve telefonda onlarca, yüzlerce kişiyle görüşebiliyorlar. Dünyanın dört bir yanından insanlarla iletişime geçebiliyorlar. Y jenerasyonuna şöyle bir tanım yapılıyor: ‘Bunlar en özgüvenli nesil, en özgüvenli kuşak ama aynı zamanda en depresif, en yalnız, en umutsuz kuşaktır.’ Yani hem çok özgüvenliler hem de gelecek kaygıları çok yüksek. Bunun nedeni, kişisel gelişim kitaplarında yoğun olarak söylenen, ‘Her şey seninle başlar, harikasın, içindeki canavarı çıkar, sende yapabilirsin’ gibi verilen mesajlardır. Hayatlar ise bu verilen mesajlara göre şekillenmiyor. Annelerin çocuklarına vermiş oldukları mesaj da; ‘Ders çalış, ders çalış, ders çalış!’”

Son olarak, “Kuşak çatışmasında ailelerin çocuklarıyla olan iletişimleri, çocukların hayatında çok büyük şeyleri değiştirebiliyor. Y nesli ise bir önceki nesle göre ailelerine daha çok bağlı. Bu yüzden çocuklara verilen mesajlar çok önemlidir.” diyen Yiğit sözü, Hakim Türkmen’e bıraktı.

“Y Nesli’nin Sosyal Medya ile İlişkisi” çerçevesinde yaptığı konuşmada Türkmen, sözlerine şöyle başladı:

“Aileler çocuklarına; “Ders çalış!” dedikçe, çocuklarda doğal olarak farklı bir şeyin arayışı olmuyor. Çocuk kısıtlanıyor ve kendini geliştiremiyor. Ben üniversitedeyken çalışmaya başladığımda benden başka kimse part-time çalışmıyordu.  Ben para kazanmaya başlarken, o serüven içerisinde kendimi keşfediyordum. Herkesin kendini keşfetmesi gerekiyor. Ailelerin ise buna müsaade etmesi gerekiyor. Y nesli dediğimiz nesil bunu yansıtıyor. Teknoloji bu kadar değişirken, hızlı ilerlerken kuşaklar da çok iç içe girmeye başlıyor. Çünkü internet denilen şey bu durumu baştan aşağıya değiştiriyor.”

“Politik-apolitik” kavramlarını ise Türkmen şöyle açıkladı:

“Y nesli, Twitter veya Facebook hesabı açtığı zaman her şeyi yazabilir. Yani o hakkı oluyor ve internet bağlantısı dışında hiçbir ücret ödemeden hakkını kullanabiliyor. Bu durumu doğru değerlendirmek gerekiyor. Sürekli insanları dinleyen birileri var. Twitter ve Facebook’ta da insanlar kendilerine söz hakkı verildiğini düşünüyorlar. Böyle olunca, herkes konuşuyor ve insanlar; ‘Herkes konuşuyor da ben neden konuşmuyorum?’ diyorlar. Dolayısıyla konu hakkında hiçbir fikri olmasa bile konuşabiliyorlar. Apolitiklikten politikliğe evrilmenin en önemli nedeni budur. İkinci neden ise herkesin yazmasıdır.”

Türkmen, “Y nesli neden sosyal medyada bir şeyler paylaşıyor?”  sorusunu ise şöyle cevapladı:

“Sosyal medya dediğimiz alan aslında gerçek bir yaşam alanıdır. İletişim türü farklı olabilir; ama gerçektir. İnsanların beğenilme ihtiyaçları vardır. Bu durum sadece Y nesli için değil tüm nesiller için aynıdır. İnsanlarda kabul edilme içgüdüsü vardır. Aileler tarafınca onaylanma, övgü alma, beğenilme olmayınca, nesil sosyal medya üzerinden beğeni almaya başlıyor ve bu onları etkiliyor. Çocukların, beğenilme, onaylanma, övgü alma ihtiyaçlarının karşılanması için farklı tatmin edici yollar bulunmalıdır.“

Son olarak, “Sosyal medya hesapları bir nevi kimliktir,” diyen Türkmen sözü Prof. Dr. Ayşen Gürcan’a bıraktı.

“Algı Yönetimi”, “Y neslinin sorumlulukları” ve “Y Nesli’nin hayata bakışı ve beklentileri” konuları çerçevesinde yapılan konuşmada, Gürcan sözlerine şöyle başladı:

“İnsanın zamana göre olumsuzluğu hep olmuştur. Bu sadece bu nesle özgü bir durum değildir. Sadece araçları, kullanım biçimleri, otoritesi olan mekânların coğrafyası değişiktir.  Herkes bir nesle aittir. İnsanî etkileşim tez artı antitez üzerine kuruludur. Biz bu çağın nesliyiz. Bu zamanın ruhunu iyi okuyabilmek için bilgi okuma ahlakı önemlidir. Algı yönetimi sürecinde, kullanılan kavramlarda insanlara bir bilgi yüklemesi yapılır. Önce kavram gelişir, isim verilir ve o ismin içi doldurulur. Kavram doldurulurken buna ilişkin kurumlar bilgi üretir. Medya ise bunu kullanır ve sizi bir yere getirir.”

“Y Nesli’ni tanımlayan kimdir?”, “Y Nesli kimin ne işine yarar?”, “Y Nesli bilgisi bizi nereye ulaştırır?” sorularını cevaplayan Gürcan sözlerine şöyle devam etti:

“Y Nesli’ni tanımlamak için dönemler konulmuştur. 1960 yılında televizyonun hayata geçmiş, uzay teknolojisi ve kocaman oda büyüklüğünde bilgisayarlar keşfedilmiştir. Bu dönem, ilk kez bilginin merkezden paylaşımından interaktifliğe doğru uzanan kapının açıldığı dönemdir. Bu dönemin peşi sıra gelen dönem 1980’dir. Bu dönemde insanlar zaten hep konuşuyorlardı. Sadece konuşma platformu değişti. Dünya gerçekten bir köy oldu ve o köyün de kahvesi sosyal medya oldu.”

Gürcan, teknolojinin insan üzerindeki etkisine ise şu sözleriyle değindi:

“Teknoloji araçtır. Teknoloji insan hayatında hep olmuştur. Önemli olan teknolojiyi kimin kullandığı, ne için kullandığı ve neden kullandığıdır. Aile yapısında ataerkilin yerini çocukerkil almıştır. Aileler yemek yemeden önce, seyahate çıkmadan önce çocuklarının düşüncelerini alıyorlar. Çocuklar bu dönemde kendinden bağımsız bir mülkiyet edinmiş durumdalar. Bu mülkiyetin zararları elbette vardır. Bu onları yalnızlığa iten bir şey; ama aynı zamanda bireyselliği arttırır. Bizim çocuklarımız bizim projelerimizdir. Belki biz çocuklarımızı proje olarak görerek hatayı yaptık. Küçük yaşta çocuklarımıza karar verme yetkisini sağladık. Toplumsal norma karşı, bireysel norm olan karşı çıkış başladı. 13 ile 18 yaş grubu çocukların hepsi iyi okullarda okumak ve iyi bir meslek sahibi olmak istiyorlar. Bu isteklerini gerçekleştirme umutlarını sorduğumuzda, %80 üzeri kesin gözüyle bakıyor. Fakat en çok yapmak istedikleri şeyi sorduğumuzda en alt sırada, en düşük puanla toplumsal sorumluluk çıktı. Gençlere iyi bir meslek sahibi olmanın önemini anlatırken toplumdaki yoksulluğun, sokakta bir sıkıntı yaşayan insana yardım etmenin vazifelerini öğretmemişiz. Toplumsal duyarlılığı azalan bir nesil geliyor.”

İman edip, salih amel işleyip, hakkı ve sabrı tavsiye eden ayetin günümüzdeki karşılığına ilişkin önemine değinen Gürcan sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu dönemin insanının gerçek anlamda hayata sahip çıkma vasfını taşıdığına inanıyorum. Önceki nesil bunu yapamazdı; çünkü önyargılarımız çoktu ama şimdiki neslin bağımsızlığı var; ancak bu neslin beslenmesi gerekiyor. Sahil amel kaynağı sorumluluk, hakkı tavsiye kaynağı bağımsızlık ve sabrı tavsiye etme kaynağı dirençliliktir. İkisinin birleşimden doğan kavramlar vardır. Eylem gücü; dayanışma işbirliği, irade ve bir bireyin şahsiyet sahibi bireyi bize getirecek bir model olarak kullanımıdır.”

Program, dinleyicilerin soru ve paylaşımlarıyla katıldıkları değerlendirme bölümüyle son buldu.